Binlerce Dansöz Var


      3 Temmuz'dan beri yaşanan bu süreçte yapılan manevralar karşısında hayrete düşmemek mümkün değil. Bugün '58.madde kaldırılmalı' diye Ankara'yı birbirine katan diğer kulüp başkanlarının, yarın başka bir çıkarı söz konusu olduğunda 'kaldırılmamalı' diye karar değiştirdiklerine tanık olundu.
  
      İddianamenin açıklanmasından hemen önce yapılan bu manevraların, -sözde Türk futbolunun çıkarları adı altında- ne denli kişişel korku ve mefaat barındırdığı, değişmez denilen yasaların değişmesi için yapılan tüm bu adımlardan sonra ''biz de zaten istemiyoruz'' diye yeni bir karar açıklayan malum kulüp başkanlarının daha öncesinde verdikleri demeçlerle nasıl bir çelişki içinde oldukları çok açık ortadadır.



Yıldırım Demirören

7 Eylül 2011

Şike soruşturması gündeme geldiğinde önce kupa iade edildi. Daha sonra Yıldırım Demirören Kulüpler Birliği Başkanı oldu. 58.maddenin değişmesi için imza toplandı. Yıldırım Demirören ''talimat değişmeli'' dedi.

8 Ekim 2011

"Türk futbolu için böyle bir değişiklikten yanaydım. Ancak 'Beşiktaş da şikeye karıştığı için talimatın değişmesini istiyor' şeklinde çok reaksiyon aldım. Beşiktaş'ın bu işte temiz olduğunu biliyorum ve buna leke gelmemesi için imzamı geri çektim. TFF kimin ne suçu varsa cezasını versin. Bu noktadan sonra şeriatın kestiği parmak acımaz. Beşiktaşlılık duruşu(!) bunu gerektirir." 


Nihat Özdemir

22 aralık 2011 

"Galatasaray'ın 58.maddenin değiştirilmesini istememesi normal. Demokrasilerde çoğunluğun dediği olur.Galatasaray'ın bu konuda bize destek vermesini bekliyoruz...58.madde değişmez ise Türk futbolu büyük zarar görür."

26 ocak 2012

"Biz Fenerbahçe kulübü olarak 58.maddenin tartışılmasını ve bu kurulun yapılmasını istemiyoruz. Fenerbahçenin gündemir bu kurulun gündemi ile ilgili değildir. Biz kendimizi biliyoruz ve kendimize inanıyoruz. Ne bugün yapılan kurulu gerekli görmüyor ne de herhangi bir kararla yarım puanımızın silinmesini kabul etmiyoruz. Biraz sonra oylanacak ilgili yönergenin de bugün yapılacak genel kurulun yapılmasını doğru bulmuyoruz."


Mehmet Ali Aydınlar

'58. madde değiştirilemez, bu sözümün altına imzamı atıyorum.'


ÜNAL AYSAL

Bu ateş üfleyerek sönmez, çözüm zamana yayılamaz.

12 temmuz 2011

''Göreve yeni başlamış olan TFF'nin ne denli ağır bir sorumluluk altında olduğunun bilincindeyiz. Kararların gecikirildiği her gün Türk sporuna zarar vermektedir. Bilelim ki dünyanın saygın bir gücü olmaya soyunmuş bir ülkesi olarak asıl verdiğimiz sınav etik değerlere sahip çıkma konusundaki kararlılığımızdır. Galatasaray olarak biz, Türk futbolunun içine düştüğü bu karanlıktan bir an önce çıkması çıkarılması için tüm mercilerin, gerekirse liglerin bir süre ertelenmesi kararı dahil, üzerlerine düşen tüm görevleri zaman kaybetmeden yerine getireceklerine ve kararın verilmesi için gerekli bilgi ve delillerin Fedarasyon'umuza ivedilikle iletilerek sürecin hızlandırılacağına inanıyoruz.''

24 ekim 2011

''İlk günden beri görüşümde değişiklik olmadı.Bizim endişemiz Türk sporu ve buna bağlı olarak Galatasaray'ın zarar görmemesiydi. Eğer biz zamanında karar almaz, kendi tedibirlerimizi uygulamazsak dışarıdan bize müdahale olabilir dedik. O takdirde milli takım 4-5 sene oynayamaz, buna bağlı olarak Galatasaray'da oynayamaz dedik. Beni ilgilendiren tek kısım bu.''

15 Aralık 2011

''Şike konusunda hiçbir zikzak çizmedik. En başta çıktığımız nokta neyse bugün  o noktadayız. Tutumumuz da aynen devam etmektedir. Galatasaray'ın haysiyetini, Galatasaraylılar adına ayakta tutmak için duruşmuz son derece sert, yerine göre dostane yerine göre yumuşak ama istikametimiz aynıdır. Biz pusuladaki yönümüzü hiç değiştirmedik, bundan sonra da değiştirmeyeceğiz.''

26 ocak 2012

''Bugün getirilen bu önerge bizim duruşumuzun tam tersini yansıtmaktadır. Genel kurul'da hayır oyu kullanacağız.''



Genel Kurul Toplantısından Çıkan Sonuç: ÜNAL AYSAL




'P'opescu

bu ateş üfleyerek sönmez

   Galatasaray Spor Kulübü başkanı Ünal Aysal geçenlerde katıldığı programda söyledikleri ile sadece biz taraftarlarına değil tüm Türkiye’ye 3 Temmuz’dan beri yaşanan süreçte olması gereken duruşu bir kez daha gösterdi.


   Olayların açığa çıktığı ilk günlerde “Bu ateş üfleyerek sönmez” demeciyle birçok çevrelerin olumsuz tepkisiyle karşılaşmış olsa da duruşunu asla bozmamış, bugün gelinen noktada kendisini eleştirenlerin bile zamanla haklılığını anlayarak, ona göre adımlar atmalarını sağlamıştır.


   Programdaki tuzak soruların hiç birine düşmeyerek hislerimize tercüman olduğunu gördük. Bizler bu sürecin başından beri “bu olay bizim başkanımıza yapılsa herkesten önce biz keserdik hesabını” diyorken, Fenerbahçelilerin başkanları için konvoylar düzenlemelerini şaşkınlıkla izliyorduk. Bunun vefayla, bağlılıkla alakası yok. Bakış açısıyla, ‘dürüstlük’ kavramının içini nasıl doldurulduğuyla alakası vardır.


   “Büyük konuşmayayım ama Aziz beyin başına gelen benim başıma gelmezdi. Aziz Yıldırım'ın başına gelen benim başıma gelseydi, ben Aziz bey gibi davranmazdım. Kulübü karıştırmaz ve bırakır kendi mücadelemi kendim verirdim. Benim başıma bunlar gelseydi, bizim taraftarımız benim arkamda bu kadar durmazdı. İki gün bekler ‘Kulübü terk et, biz işimize bakalım’ derlerdi. Ama Fenerbahçe camiası böyle değil. Aziz Beyin arkasındalar.”


   Çünkü Galatasaray camiası böyle bir lekeyi hiçbir zaman kabul edemez. Anlı şanlı tarihimizle gurur duyuyoruz dediğimiz, müzede bulunan kupalar değil, o kupaları kazanmak için akıtılan terlerdir.


   Ünal Aysal'ın konuşmaları, Galatasaray Spor Kulübünün kuruluş amacını ne kadar benimsediğini göstermektedir. “...Türk olmayan takımları yenmek…” Galatasaray'da hedefler her zaman büyüktür. Bu doğrultuda , hedeflerimize , hayallerimize gelecek en ufak bir zararın karşısında dimdik durmaktadır .Tüm içtenliğiyle ince hesaplara girmeden yanıtlamaktadır gelen tüm soruları.


   Açıkçası başkanlığının belirlenmesinin hemen ardından ilk hedefi sorulduğunda “farklı renklere gönül veren herkesin kol kola maçlar izlemesini sağlamak” demeci bizim de içinde bulunduğumuz çoğunluk tarafından soğuk karşılanmıştı. Ancak bu programdaki açıklamaları ile düşüncelerimiz tamamen değiştirmekle kalmadı. Ayrıca hiç kimseyi kırmayarak, ancak Galatasaray menfaatlerini de sonuna kadar, açık yüreklilikle savunduğunu tüm Galatasaray taraftarına gösterdi.


   Türk futbolunu, ekonomisini düşünüyormuş gibi görünmeye çalışanların ‘futbol batar’ masalına yanıt olarak Ünal Aysal;
“Geçen sene 10. sıraya kadar geriledik. Galatasaray küme düşseydi, Galatasaray Fenerbahçe’den az taraftarı olan bir takım mı? O zaman hepimiz batıyor muyduk? Kimse batmıyordu. Kimse bizi küme düşürmemeye çalışacak mıydı? Hayır. Paşa paşa gidecektik, gelecektik.” demiştir.
Ki atlanmasın Galatasaray’ın başına bu talihsizlik gelseydi, masa başı oyunları sebebiyle değil sahada oynanan oyun sebebiyle olacaktı. Yine başımız dik dolaşacaktık.


   “Cimbom kümeye” tezahüratlarını duyduğumuz zamanlarda bundan daha büyük bir acı yaşayamayacağımızı sanıyorduk ki “kümede kal fener” tezahüratının içeriğine bakıldığında, o günkü acımızla bile aslında gurur duymamız gerektiğini anladık.


   “Futboldan anlamıyorum ancak futboldan anlayandan anlarım” sözüne istinaden takımda kurduğu güç dengeleri ile Ünal Aysal'ın beklediği Avrupa'da başarının geleceğine inancımız sonsuz. Aslında birçoğunun 5-6 senede toparlanamaz dediği Galatasaray, bu kirli gündemde konuşulmaktan çok daha fazlasını hak eden tertemiz bir başarı sağlamıştır. Yıllardır özlemini çektiğimiz takımının arkasında duran taraftar, taraftarının arkasında duran başkan ile haykırışımıza devam edeceğiz;



Yönetim - Futbolcu - Taraftar
Şampiyonsun Galatasaray




'P'opescu -  'OZ' Büyücüsü - 'G'heorghe Hagi

kırık kAlpleR DurAğında inecek var


Arda’ya ilk vurulduğumuz an Hagi’nin golü sonrası kale arkasında büyük Galatasaray aşkını TEK YUMRUK, sessizce yaşayan küçük çocukluğuydu. 
Bu kareyle büyüdü içimizde…


Gençlerbirliği maçında forması çamura bulandıkça,
ona çamur atmaya çalışanların karşısında dimdik duran milyonlar vardı,
her zaman yanında.


Unutulmasın ki bugün anlamını unuttuğu bu duruşu;
“büyük kulüpler; kendilerini başarılarla değil duruşlarla gösterir” atfında bulunduğu bu kulübün taraftarları sayesinde öğrendi ve bu kulüp sayesinde hiçbir zaman başı öne eğilmedi.


ARDA!

Biz seni o sandık!
Aslında gidişinden anlamalıydık!...

Bir tarafta Palermo’ya giderken verilen veda yemeğinde yüzü sararan, üzüntüden sesi titreyen Metin Oktay’ımız, diğer tarafta sen…

Galatasaray forması yetmezken yüzünü güldürmeye,
Atletico Madrid atkısı yetti kahkahalarla veda etmene…

Bugün kendini Bülent Korkmaz ile karşılaştırma gafletine düşen Arda Turan’dan daha acı gaflete düşenlerin bizler olduğunu çok geç anladık.

Aslında Galatasaray’dan ayrılırken İmparator Fatih Terim için basın mensuplarına “Fatih hocaya bir parantez açmak istiyorum. O da Fiorentina'ya giderken ben bir Galatasaray taraftarıydım. Belki de en çok ağlayan üzülenlerden biriydim ama onun da bu ülkeyi en iyi şekilde temsil etmesi için o zaman belki doğru zamandı. O yüzden beni en iyi anlayacak kişi kendisidir. Fatih Terim’i aradım ama ulaşamadım.” diyerek gittiğin halde nasıl hesaplar içinde olduğunu görmedik. 
Ta ki "Bu kulüpte çok sıkıntılar yaşadım. Gerçi şimdi çok mutlu çok huzurluyum" mesajın ile bizleri sarsarak uyandırana kadar... 

Şimdi bir de Gündüz Kılıç’ın, Metin Oktay’ın Palermo’ya transferi sonrası Palermo başkanına yazdığı mektubu hatırlayalım;

“Ah sinyor! Belki sizce basit bir mukavele ile bağladığınız o insanın, size neler kazandırdığını ve kazandıracağını katiyen bilemezsiniz.
Gençliğine rağmen inanılmaz derecede olgun ve karakter sahibi bir insan. Herkese yardıma hazır bir hayırsever. Hayır Hayır. Bütün bunlar hiçbir şey değil. Siz Palermo’ya hiçbir klübe nasip olmayan muazzam bir taraftar kitlesi kazandırıverdiniz. Şimdi Palermo’ya kalben bağlı 30 milyon Türk taraftarınız var inanın.
Küçücük Türk yavrularından tutun da beli bükük ihtiyar Türk ninelerine kadar Metin’in başarılarına dua edecek, Metin’in atacağı golleri gözleyecek, dolayısıyla Palermo’nun zaferlerini bekleyecek 30 milyon Türk dostunuz var artık.
Siz bu kadar üzerinde titrenen bir kıymete sahip olduğunuzu nereden bilebilirsiniz ki. Ne olur ona iyi bakın. Ona babacan davranın! Ne kadar büyürse büyüsün, daima sevgiye, şefkate muhtaçtır Metin. Belki de muhitine cömertçe dağıttığı sevgi ve şefkat akümülatörlerini şarj edebilmek için…Eminim ki birkaç yıl sonra memleket hasretine dayanamayıp vatanının sahalarına koşacak olan Metin’in arkasından, siz de bana tıpkı benim gibi gözyaşlarınızla ıslatacağınız bir mektup yollayacak ve hislerimi o zaman daha iyi anlayacaksınız. Metin’imiz İtalya’da Allah’tan sonra size emanet sinyor…”


Bizler “Bizi sevenlere ihanet etmeyelim baba” sözlerinin sahibi Metin’imizin yarısı kabul ederken seni,
sen bize ihanet edenleri ne kadar sevdiğini her ortamda dile getirmekten hiç çekinmedin.
Buna rağmen sırtımızı dönmedik.
Bugüne kadar, şimdi senin dile getirdiğin vefasızlığın kurbanı hep bizler olduğumuz halde, konduramadık sarı-kırmızı yerine 'abi' dediklerinin peşinden gideceğini.

"Büyük kulüpler sadece başarılarla değil duruşlarıyla da kendilerini gösterir."
Büyük futbolcular da öyle...
Kimilerine göre başarısız bir dönemden geçen kaptanımız Sabri her maç sonrası 3'lü çektirmesi için sahaya çağırılıyorsa eğer;
vefasızlık ve duruş kavramlarını herkesin yeniden gözden geçirmesi gerekmez mi?


Vefanın anlamını bilmemekle suçladığın Galatasaray taraftarının en büyük suçu buydu aslında;












Bizim de en büyük acımızdır vefasızlık. Hep dillerdedir…
Futbolcuların en çok dem vurduğu konuda asıl ağzı yanan taraftarları anlayan hiçbir zaman olmamıştır, inancımız yok, olmayacaktır da…

Oysa bizim de kalbimiz BURUK’tu. KORKMAZ’dık sevmekten hiç birini. Yolumuzdan asla ŞAŞ’madık biz. ŞÜKÜR’ler olsun ki her zaman sevdik Sarı-Kırmızıyı.
Sadece dünyaya ÜN SAL’dığımız zamanlarda değil üstelik, dipteyken de gurur duyduk Galatasaray’ımızla. Peki ya ‘vefasızlık’ bu cümlelerde de kendini göstermedi mi?


Ve sözün bittiği an...

“Bu kulüpte yemek verilmediği zamanlar oldu.”

Kale arkasında kaldırdığı o yumruk şimdi milyonların boğazına bu cümleyle inmiştir.



“Bu kulüp dediğin Galatasaray’dır Arda efendi. Yemek verilmemiş. Adamlık, sporculuk, takım ruhu karnı açken cebinde son kalan bozuklukları birleştirerek servis arabasına ancak 15 TL’lik mazot alarak antrenmana gitmektir. Şartlar ne olursa olsun kulübüne ihanet etmemektir. Sen de haklısın yemek verilmediği için açlıktan gözün kararmıştır görememişsindir Engelsiz Aslanların Galatasaray için verdiği savaşı...”  
Sedat İncesu







...bu hayAt buRaDA biter...




'G'heorghe  Hagi - 'OZ' Büyücüsü - 'P'opescu