Hasta adam olarak nitelendirilen Türk futbolu gün itibariyle hastalıktan çıkmış ve tamamen toprak altına girmiştir. 2000'li yıllarda Galatasaray sayesinde muasır takımlar seviyesine çıkardığımız Türk futbolu, bugün “Yıldırım” ortak çatısında buluşmuş ve Türk futbolunun üzerine düşmüştür.
Galatasaray Spor Kulübü adına Adnan Öztürk'ün, Demirören'in adaylığını açıkladığı an;
"Türk futbol tarihinin en riskli ve problemli döneminde devam eden adli süreçte ismi geçen kulüplerden herhangi birisinin, herhangi bir yöneticisinin, TFF Başkanlığına aday olmasının Türk futbolunun geleceği için sıhhatli olmadığına inanıyoruz." açıklamasında bulunmuştu.
Bu, her şeyi içeren kısa açıklamanın ardında yatan pek çok gerçeği aslında aklı selim herkesin bildiğini düşünüyoruz. Öyle bir dönemeçteyiz ki, futbolda şike davası sürerken, Türk futbolunun nereye gittiği konusunda herkesin endişeye kapıldığını zikrettiği dönemde, Türk futbolunu kurtarmak adına getirilen isime bakıyoruz şimdi...
"Fenerbahçe'yi düşüren başkan olarak anılmak istemiyorum" korkusuyla,
"arkamdan dümen çevirdiler", "hakkımda ağır konuştular" bahanesiyle,
şimdi onun koltuğuna oturan Demirören'in "önergeyi çekelim, seçime gidelim" gazıyla,
Mehmet Ali Aydınlar istifasını sunmuş, Türk futbolunu daha büyük bir kaosun içine sürüklemişti.
Bunun üzerine Yıldırım Demirören "Şu ana kadar 8 kulüp gündemde. Maalesef Fenerbahçemizin adı herkesten çok geçiyor." demiş ve rengini tamamen belli etmişti.
Beklenen oldu başta Fenerbahçe olmak üzere, öncelikli olarak iddianamede adı geçen 8 kulübün tamamının desteğiyle Yıldırım Demirören TFF Başkanlığına aday oldu.
Yaptığı hatanın kendisi de farkına varmış olacak ki, adaylığını açıkladığı zamanki konuşmasında kendisini desteklemeyen iki kulüp için,
"Genel kurul bizleri takdir ederse, Galatasaray gibi, Galatasarayımız gibi ve Bursasporumuz gibi büyük takımların da federasyon başkanı olarak hep beraber bu mücadeleyi yapacağız" diyerek güya tüm kulüpleri kucaklamışcasına, ancak iki kulübe de göz dağı vererek, "Galatasarayımız" kelimesi ağzına yakışmadığı için öncelikle "Galatasaray gibi" demiş sonrasında yaptığı sürçülisanı(!) düzeltmiş ve konuşmasını tamamlamıştı.
Şike davasıyla sarsılan Türk futbolunun başına, kendi döneminde şike suçlamasına maruz kalan kulübün başkanı getiriliyor oluşu başlığımıza koyduğumuz baş sağlığının sebebidir.
Yıldırım Demirören küme düşürülmeye ve hatta puan silmeye karşı olduğunu, UEFA'ya kafa tutulması gerektiğini ve hatta gerekiyorsa Avrupa'ya gidilmeyeceğini rahatlıkla dile getirebilmiş birisiyken,
kulübümüz haksız yere suçlanıyor, bizler suçsuzuz diyememesi dikkat çekici olmuştur elbetteki...
Unutulmasın! Kendi seyircisi tarafından dahi her maç "yeeterr yıldırım demirören yeteerrr" tezahüratlarına maruz kalan, başkanı olduğu kulübü tekelleştirip milyonlarca dolar borcun altına sokmuş, birçok futbolcusuyla takımı mahkemelik etmiş ve sözde rakibini “fenerbahçemiz” diye sahiplenerek son derece onursuz duruş sergilemiş olan Yıldırım Demirören'dir federasyon başkanlığına getirilen.
'Anadolu kulüplerinden şampiyon çıkmasını istemediği'ni açıkça dile getirdiği halde Kulüpler Birliği başkanı olmasına zamanında şaşırmamıştık.
Ancak rengi bu kadar belli olan birinin TFF Başkanı dahi yapılabileceğine bizler bile şaşırıyoruz artık.
Yıldırım Demirören'in adaylığından daha fazla sorgulanması gereken olay ise kendisine destek veren kulüplerdir belki de. Bu kulüpler içinde acınası tavrıyla tek şaşırtmayan takım Fenerbahçe olmuştur. Bizleri şaşırtan “Anadolu kulüplerinden şampiyon çıkmasını istemem” diyen şahısa destek verdiklerini beyan eden kulüplerdir. Her fırsatta İstanbul takımlarına adeta savaş açan, haklarının yendiğini söyleyen kulüpler, anlaşılması güç bir düşünceyle Demirören'i adayları olarak belirlemişlerdir.
Yıllardır Türk Milli Takımı ve Türk Futbolu üzerinden, neden Avrupa takımları gibi olunamadığı sorgulanırken bu zihniyetteki bir şahıstan neyin başarısı beklenmektedir? Bir kulübü yönetmekten aciz bir insanın eline futbolu bırakmak, kurda kuzu emanet etmekten ne kadar farklıdır? İşin en ciddi boyutu ise, başkanı olduğu kulüp şike soruşturmasında yargılanırken nihai kararı verecek olan makama adaylık nasıl bir mantık hatasıdır?
Yıllardır Türk Milli Takımı ve Türk Futbolu üzerinden, neden Avrupa takımları gibi olunamadığı sorgulanırken bu zihniyetteki bir şahıstan neyin başarısı beklenmektedir? Bir kulübü yönetmekten aciz bir insanın eline futbolu bırakmak, kurda kuzu emanet etmekten ne kadar farklıdır? İşin en ciddi boyutu ise, başkanı olduğu kulüp şike soruşturmasında yargılanırken nihai kararı verecek olan makama adaylık nasıl bir mantık hatasıdır?
Galatasaray Spor Kulübünde hiçbir başkan 'yalnızca şampiyonluğu' başarı olarak kabul etmez/edemezken,
Türkiye'de kazanılan şampiyonluğu, en çok Avrupa'ya gidişi sağladığı ve oradaki başarılara ulaşmanın bir aracı olduğu için "başarı" kabul ederken,
Ali Sami Yen'in kuruluş amacı olarak
"...bir renge ve isme sahip olmak, Türk olmayan takımları yenmek..." sözlerine dayanarak vizyonunu buna göre belirlerken,
Nasıl olur da "Gerekirse Avrupa'ya gitmeyiz" diyebilecek kadar sığ bakış açısıyla yola çıkan birisini Türkiye Futbol Federasyonu başkanı olarak kabullenebiliriz?
Öncelikle "hiç kimsenin gözünün yaşına bakmam" gibi sert ve net çıkışları olan Kürşat Tüzmen'in adaylığını çekmesi, ardından Demirören'in karşısında oy alabilecek tek isim olan Ata Aksu'nun centilmenliği, bizlerin de aklımızdaki soru işaretlerini netleştiriyor. Anlaşılan o ki bugüne kadar türlü türlü manevralar yapan Demirören, bu sefer de söylediklerinin aksine Avrupa konusunda söylemlerinden sapmış, şimdilik doğru yolu bulmuş görünüyor. Ancak yarın ne olacağını kimse bilemez.
Açıkçası; Galatasaray Spor Kulübü delegelerinin oy kullanmaması adına gururlansak da...
Bursaspor Yönetimini tebrik ediyor ve "aynı tepkiyi, bütün yöneticilerimizden beklerdik" diyoruz...
Kulüp adına, başkan ve yöneticilerimiz Demirören'in açıklamalarından, vaadlerinden tatmin olmuş olabilir. Ancak bizim zerre kadar inancımız söz konusu değildir.
Bizim için Türk Futbolunu öldürmüşlerdir... Bunda Galatasaray delegelerinin oyu olmasa da sessizliği -her ne kadar ses getirseler de bir şey değişmeyecek olsa da- ile etkisi olmuştur.
Üzgünüz.
Öncelikle "hiç kimsenin gözünün yaşına bakmam" gibi sert ve net çıkışları olan Kürşat Tüzmen'in adaylığını çekmesi, ardından Demirören'in karşısında oy alabilecek tek isim olan Ata Aksu'nun centilmenliği, bizlerin de aklımızdaki soru işaretlerini netleştiriyor. Anlaşılan o ki bugüne kadar türlü türlü manevralar yapan Demirören, bu sefer de söylediklerinin aksine Avrupa konusunda söylemlerinden sapmış, şimdilik doğru yolu bulmuş görünüyor. Ancak yarın ne olacağını kimse bilemez.
Açıkçası; Galatasaray Spor Kulübü delegelerinin oy kullanmaması adına gururlansak da...
Bursaspor Yönetimini tebrik ediyor ve "aynı tepkiyi, bütün yöneticilerimizden beklerdik" diyoruz...
Kulüp adına, başkan ve yöneticilerimiz Demirören'in açıklamalarından, vaadlerinden tatmin olmuş olabilir. Ancak bizim zerre kadar inancımız söz konusu değildir.
Bizim için Türk Futbolunu öldürmüşlerdir... Bunda Galatasaray delegelerinin oyu olmasa da sessizliği -her ne kadar ses getirseler de bir şey değişmeyecek olsa da- ile etkisi olmuştur.
Üzgünüz.
3 yorum:
"aynı tepkiyi, bütün yöneticilerimizden beklerdik" kısmına katılmıyorum. Türk futbolunun kaderini belirleyecek bir seçimde "küstüm oynamıyorum" demek türk futboluna ihanettir. Profesyonel insanlara yakışmayacak bir davranıştır.
Ayrıca bir başka blog yazınızın yorumunda rakiplerimiz için "takdir yok, tenkit çok" yorumunuzu kendi yazdığınız yazı(lar) içinde hatırlamanızı tavsiye ederim.
Kimbilir belki de dediğiniz gibi profesyonel insanlar olmadığımız için, sizin bakış açınızla bakamıyoruzdur? Biz taraftarız sonuçta. Takdir gerektikçe takdir olucaktır yazılarımızda. Ki bugüne kadar yazdıklarımızda da yeterince olduğunu düşünüyorum.
Yine de teşekkür ederiz Adsız.
Ünal Aysal bu kulübü şirket yönetir gibi yönetiyor ki kendisi de bunu inkar etmiyor.Aslına bakarsanız başkanımızın bugüne kadar ortaya koymuş olduğu duruşta Gs'li duruşundan ziyade şirket ceo su duruşu tadındaydı.Bu yüzden sayın başkanımızın son zamanlardaki 'hafiften ikna olmuş' çizgisi benim için beklenmedik birşey değildi.
Çünkü başkanımımız şu an kafaya taktığı tek şey sadece şirketin pardon kulübün Avrupa'ya gidememe ihtimali, ve şirketin(!) pardon kulübün edeceği banknot anlamındaki zararıydı. Oysa söz konusu bahsedilen Gs duruşu bunların çok daha öesind ebir duruştur, bunu birilerinin sayın başkana anlatması şart oğlu şarttır!
Yorum Gönder